(Prag'tan çok bahsettim. Belki ileriki yazılarımda geri dönerim.)
Sıra geldi Vilnius'a. Vilnius neresi yahu mu dediniz. Telepatik güçlerim vardır. Siz okurken, ben duyarım. Vilnius, Litvanya'nın başkenti. Güzeldir. Kışları soğuktur. Yazları, Türkiye'nin ilk bahar havasını tadarsınız. Doğu Karadeniz'in tüm yeşil tonlarına burada rastlamak mümkün.
Benim Vilnius'ta bulunduğun günlerde Vilnius, tarihinin en soğuk kışını yaşamaktaydı. Şubat-2006. -30'u gördüm. Dondum dondum dirildim. O şekil yani.
Uçaktan indim. Her yer bembeyaz. O kadar beyaz ki hava alanından çıkışı bulana kadar canım çıktı. Kapısız bembeyaz bir odanın içine hapsedilmiş gibi hissettim kendimi. İlk gün arkadaşımın evinde kaldım. Çünkü gecenin bir yarısı, Avrupa'nın birçok şehrinde olduğu gibi burada da açık bir yerler bulabilmek çok zordur.
Sabah ilk iş kalacak bir yer buldum. Old town diye tabir ettikleri eski kentte ufak, şirin bi hostel buldum. Her şeyiyle diğer hostellerle aynı standartları barındırıyordu; ancak tek fark ısıtıcılarının hayvan gibi çalışmasıydı:) Dışarıya çıkarken kat kat giyiniyordum, içeride şortla geziniyordum. Bu, o soğuk havada süper bi şi. Hostelin adı Vilnius Backpackers. Vilnius'un mimi olan katedrale çok yakın. (Alttaki fotoya bakın.)
Hatta daha sonra bahsedeceğim Uzupis'e de çok yakın.Adres bu: Sv. Mikalojaus 3/1, haritadaki yeri de şu. Kalacak yer bulmak için çok da çabalamayın, hepsi aynı. Arkadaşımın tavsiye ettiği ilk yer de burası. Burası da eski kente çok yakın.Gecelik 10-13 euro arasında değişiyor fiyatlar.
Yemek yemek bazen çok işkenceli bir hale bürünebiliyor. Çünkü hava soğuk ve insanlar soğukta yağlı yiyecek olduğu için domuz mamüllerini tüketiyorlar. Hatta, bir keresinde hiç bilmeden, kandırılarak, domuz bağırsağına sarılmış patates yedim. Sonra da "Sen de biz ekokoreç yedirmiştiiiiin" gibi haklı bir intikam cümlesi ile karşılaşmıştım. Alma ecnebinin ahını çıkar böğüre, böğüre, çok afedersiniz. Ama şu aşağıdaki fotoda gördüğünüz Pilies Gatve'de her türlü yemeği bulabilirsiniz. Kebap bile. Katedralin hemen arkasında kalıyor.
Caddelerine gezerken orta çağ Avrupa'sına yolculuk ediyor insan. Rus zülmünden başka bir hasar görmemiş. Adolf amca pek uğramamış. Dolayısıyla yapı kültürü bozulmamış. Gençleri sıcak, cana yakın; yaşlılara pek bulaşmayın:)
Siz bir yer bulun şu cadde de kendinize, yemek yiyin. Sonra ben size gezilecek birkaç yer göstereceğim, sonra hooop alemlere.
6 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
benim hep yapmak istediğim ama imkanım olmadığı için yapamadığım bir şeyi yapıyorsun: ülkeleri gezmek :) bayıldım bloguna, daha çok yer gez anlat bize de biz de gezmiş kadar olalım :D
YanıtlaSilseyyah olup vuracağım kendimi yollara:)
YanıtlaSil