26 Şubat 2009 Perşembe

Barselona - 01

Ve hayallerimin ülkesi, rüyalarımın Alice Harikalar diyarı İspanya'dayım. Hatta, Barselona'sındayım.

Burası, doğu Avrupa sınırlarının dışında ziyaret ettiğim ilk Avrupa ülkesi. Babam sağolsun, bu sefer bana biraz destek çıktı:)

Mümkünse hiç uyumayacağım dedim kendi kendime ve yanıma bazı yaşam destek vitaminleri aldım. Gezilecek, görülecek çok yer var. Gezmesen bile boş boş oturup etrafı kesmek, kendini bırakıp dar sokaklarda kaybolmak gerek.

Uçaktan indik. Otelimizin bulunduğu bölgeye gitmek için yollandık. Evet! Bu sefer hostelde değil, otelde kalıyorum. Otelimiz, olimpiyat kasabasının yan tarafında kalıyor: Icaria Hotel. Sahile 10 dakikalık bir mesafede. Burada olimpiyatlar zamanında sporcular ve gelenler için yapılan evler, olimpiyatlardan sonra boş kalmış. Devlet de bunları engellilere hiçbir ücret talep etmeden vermiş. Geriye kalan evleri ise maliyetine halka satmış.

Haa, bu arada ilk defa Türkiye hattımı kullanıyorum yurt dışında. Hiçbir sorun yaşamadım. Avea'nın yurt dışı hizmeti güzel. (Birçok ilk yaşadım burada:)

Çantaları bırakır bırakmaz Sagrada Familia'yı gezdik. Muhteşem bir yer. Kesinlikle görmeniz gerekiyor. Bundan yüzyıllar sonra yaşayacak insanlar, bizim şu an piramitlere duyduğumuz hayranlığın aynısını, Sagrada Familia'ya karşı hissedecekler. Eminim. Bakın. Öyle değil mi ama:)



Boynumuza kramplar girene kadar baktık, dolandık etrafında ve hiç dinlenmeden rotamızı Gaudi'nin apartmanına çevirdik. (Gaudi, Barselona denince akla ilk gelen insanlardan. Mimarlık dünyasının görebileceği en yaratıcı insanlardan. Barselona'nın birçok yerinde onun izleri vardır. Modernizmin en başarılı temsilcisidir.) Neyse, Gaudi'nin apartmanına gidiyorduk, ama gidemedik. Söylemekten çok utanıyorum ama yol üzerinde Camper, Zara, Mango, Berksha vardı:) Ve biz o an şuurumuzu kaybettik. Bu arada, Camper fiyatları burayla aynı.

Acıktık ve akşam olmak üzere. Tapas yiyin. Eğer bizdeki mezecileri seviyorsanız, soğuk arnavut ciğeriydi, haydariydi falan, bunlara da bayılacaksınız. Hem akşam yemeğiniz de ucuza gelir:)


İlk akşamı otel ve civarında geçirme kararı verdik. Geri dönmek için metroya ulaşmamız gerekiyor. Metrolar çok enteresan: Çişli koltuk, sevişen bir çift, soyunan bir adam, sevişen çiftin erkeğinin soyunan adamı kesmesi. Tuhaf yani. Ertesi günü anlatmaya devam edeceğim. Şimdi biraz sangria zamanı:)

24 Şubat 2009 Salı

Varşova - 03

Varşova'dan çokça bahsetmiş gibi oldum galiba :) Zaten, şimdilik bu son yazım olacak. Daha sonra hostelde kiraladığımız bisikletlerden ve über maceralarımızdan bahsedeceğim. Belki hemen bahsetmemi istersiniz. İster misiniz? (Yol yapma çabaları)

Bugün, klasik turist modunda önemli yerleri, müzeleri, parkları falan geziyoruz. Lazienki Park'tan başlayalım. Burası Kral Stanislaw'ın isteğiyle 1790 yılında Kamsatzer'e yaptırılmış. Kral beyefendi burayı yazlık olarak kullanıyormuş. Çoluk çocuk toplanıp, yazları buraya geliyorlarmış.

lazienki



Ayrıca, parkın içinde önemli besteci F. Chopin'in heykeli var. Gidip baktım. Heykellere böyle boş boş bakmak nasıl bir şeydir ya. Ben anlamıyorum Gothic, Bohem falan. Madem adam besteci, madem dijital çağdayız, yanına bestelerinden dinleyebileceğimiz bi alet koy değil mi? Çok bilirim ben:)

chopin



Yanınıza kahvaltılıklarınızı getirdiyseniz, atın sofra bezini yere. Bu parkta yapın kahvaltınızı, şaka yapmıyorum:) Buradaki misyonumuzu tamamladıktan sonra yol alıyoruz Castle Square doğru. Yol üstünde Soviet War anıtı var. İkinci dünya savaşında Nazilere karşı savaşan Sovyet askerlerinin anıtı. Ancak, bu anıt Polonyalılar tarafından pek sevilmiyor. Çünkü Ruslar artık bu bölgelerde sevilen bir millet değil. Fotoğrafını koymayacağım bu anıtın.

Sıra Royal Castle'da. Kraliyet sarayı gibi bir şey. Gayet şaşalı ve görkemli. 17. yüzyılda inşa edilmiş, 300 odası var. Kralın yatağını gördük, çok küçük. Kral nasıl yatar yahu dedik, bizimkilerin sadece kavuğu sığar bu yatağa dedik. Adamlar böyle yataklarda yatıyormuş. Neyse, kale ikinci dünya savaşında Naziler tarafından hasar görmüş. 1984 yılında onarılmış. kalenin havası o kadar mistik ki o yüzyıllara geri dönüyorsunuz.

Ben çok yoruldum ve tam zamanında Kale Meydanına geldik. Burası gerçekten dinlenip, nefeslenmek için süper bir yer. Oturun bi kafeye, sessiz sessiz kahvenizi içerken etrafınızı gözlemleyin. Çok ilginç şeyler göreceksiniz. Puzzle dünyası gibi.

warsawcastlesquare


Son olarak Nazilerden kalmış bir toplama kampını ziyaret etmenizi öneririm. Katliamın soğukluğunu kırık dökük yataklarda, virane odalarda hissedebilirisiniz. Bunu kesinlikle görmelisiniz.


Hadi ben kaçar. Her yeri gezeceğim diye kendinize yazık etmeyin.


Yarına başka bi ülkenin şehrinden dem vuracağım.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Varşova - 02

Bu arada, geçen yazımda söylemeyi unutmuşum. Hava alanından eski kente tek otobüsle gidebilirsiniz. Otobüsün numarası 175.

Hosteldeki odamda yeterince dinlendim. Kot pantolonla uyumanın yarattığı yorgunluğu atmak için hemen sıcak bir duş aldım. Kale meydanında arkadaşlarla buluştum. Ben yine her zamanki gibi güzel ve kaliteli bi jazz bar buldum. Yorucu bir geceye başlamadan önce ilk durak olarak jaz bar, bünyeye iyi geliyor. Vücudu ve kulakları birazcık daha dinlendirip, sonra at koşturmak için sokaklara, kulüplere salmak :)

Jazz barın adı Tygmont jazz club. İnternet sitesi pek yardımcı olmuyor. Adresi ben vereyim, daha iyi: Mazowiecka 6/8. Eski kente çok yakın, yürüme mesafesinde. Giriş ücretsiz ama bazı akşamlar önemli müzisyenler geldiğinde  4-5 dolarlık giriş ücreti alınıyor. Yaklaşık 20 Polonya 'zloty'si. Yaklaşık 2 saat içerde kaldık, birkaç tane geceye hazırlık olsun diye bira yuvarladık. Votka-tonik karışımını şimdilik erteledik :)

tygmont-jazz-club


Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Aramızda daha önce buraya gelmiş bi arkadaş var. Club Balsam diye bi yerden bahsetti. Oraya gittik. Adresi de vereyim: Ul. Raclawicka, bu da google map. Gayet eğlenceli, hareketli ve sıcak görünüyor. Ama sadece görünüyordu, zira kafamıza göre bi yere gitsek daha fazla eğlenebilirdik gibime geliyor. Her şey yerli yerinde diyorsun ama bir şeyler eksik burada. O da doğallık. Etrafımdaki herkes kasılıyor. Sanki herkes görücüye çıkmış, stres üstüne stres yapmışlar. Ne gerek var, fani dünya. Eğlenmekle coş. Cık cık cık... (Aşağıdaki fotoya bakın, oturarak dans edenler var.)


balsamm



Beğeni oranı düşü kalınca saat 12 gibi başka bir bara gittik. Topluca, sürüyle. Bu daha başarılı bir yerdi. Adı Club Piekarnia, adresi ul. Mlocinska. Bu da google map. Yine merkeze çok yakın. Zaten gecenin bir vakti fazla uzaklaşmaya niyetimiz yoktu. Çok eğlenceli, yer yer kalabalık, süper Dj performansı. Burayı beğendik, sabaha kadar da burada takıldık. Zıplayan zıplayana, hoplayan hoplayana. Zaten bi süre sonra herkes uçtu. Kim ne yapıyor, kimsenin umrunda değil. Bi yer daha duyduk. Gidelim mi gitmeyelim mi diye düşündük. Sonra vazgeçtik. Tamamen öğrencilerin takıldığı bi mekan: Klup Park. İsterseniz gidin.

piekarnia



Saat sabahın 4'ü oldu. Gidip biraz uyumaya karar verdik. Daha sonra şehrin önemli noktalarına demir atacağız: Lazienki Park ve Chopin Heykeli, kiliseler, Warsaw Uprising, Royal Castle... Yani, yorucu bir gün olacak. Azcık, ama azcık dinlenmek gerek.

19 Şubat 2009 Perşembe

Varşova - 01

Varşova da doğu Avrupa'nın birçok ülkesi gibi sonbaharda veya kışın ziyaret edilebilecek çok güzel bir şehir. Polonya'nın başkenti.

Bu sefer küçücük bir çanta aldım yanıma. Sadece bir hafta kalacağımdan pek bir şeye ihtiyacım olmayacak. Böylece Varşovaya iner inemez kalacak bir yer aramaktansa, eski kenti gezme fırsatım oldu.

Eski kentte yürüyordum. Hafif yağmur çiseliyordu. Kulağımda Villa Valo, mırıldanıyordum. Yağmur tanelerinin sesini duyabilmek için kulaklıklarımı çıkardım. Üşümüyordum. Öyle ki, yüzyıllar önce buralarda yaşamış insanları görüyordum etrafımda. Kimi patates sepetiyle sokak aralarında geziniyor, kimisi küçükcük penceresinden başını çıkarmış, insanlarla konuşuyor.

warsaw05
Daha fazla ıslanmadan bir kafeye girdim. Cafe 6/12, ısınmak için ve kalacak bir yer bulmadan önce sıcak bir kahve içmek için güzel bir yer. Kahvemi içerken haritamı karıştırdım, arkadaşlarla buluşmak için bir yer aradım. Çoğu insan Castle Square dedikleri kale meydanında buluşuyor. Kahvemi içtim, enerjimi depoladım, hoppa. Kalkma zamanı. Hostelime doğru yollandım. Burası da diğer hosteller gibi şirin ve ufak bir yer. Geceliğini 20 euro'ya kurtardım:) Bir de sabah kahvaltısı. Eğer bir ülkenin kültürünü gerçekten yaşamak istiyorsanız ya ufak bi köyünde kalmak gerekir ya da hostellerinde. Aşağıdaki fotoğrafa bakın. Kaldığım oda burası. Süper. Hostelin adı OkiDoki :)

okidokihostel02
Çantalarımı attım, uzandım yatağıma. Yolculuk birazcık yormuş galiba. Akşam arkadaşlarla buluşana kadar biraz kestireyim değil mi:) Güzel yemekler yiyeceğiz. Bir de sabaha kadar sokaklarda sürteceğiz. Aman uyuyakalmayın, uyandırmam ben sizi:)

13 Şubat 2009 Cuma

Vilnius - 03

Gidiyoruuuuz... Hazır mısınız? En güzel kıyafetlerinizi giydiniz mi? 

tamsta02

Bu gece iki alternatifimiz var. İkisine de gitmenizi öneririm. Gidenler pişman olmadı, bilesiniz:) Önce loş ışıklar altında canlı jazz dinleyebileceğimiz bir yere gidiyoruz. Adı TAMSTA, adresi Subaciaus 11a. Çok basit, eski fabrika neresi diye sorarsanız daha kolay bulursunuz. Tamsta'da haftanın 4 gecesi canlı jazz var, hatta Çarşamba günleri open-mic günü. Yani, isteyen sahneye çıkıp yetenekleri sergileyebiliyor.

pross

Tamsta'da 2-3 tane Litvanya birası içtikten sonra, saat de geç olduktan sonra ikinci mekanımıza doğru yola çıkıyoruz. Eğer kış mevsimindeyseniz çok sıkı giyinin, geceleri felaket soğuk oluyor. Veeee geldik. Araları yürümeyle 15 dakika. Adı PROSPEKTO, adresi Gedimino 2. Gerçekten felekten bir gece geçirmek istiyorsanız, burası hayatınızda bir ilk olacak. Şu fotoğraflara bakın :)

Sabah uyandığınızda otelinizde olduğunuzdan emin olun:)

10 Şubat 2009 Salı

Vilnius - 2

Yediniz, doydunuz. Hatta, şiştiniz değil mi:)

Eritme zamanı. Akşama kadar gezeceğiz. Şimdi öncelikle, Vilnius en yüksek yerine gideceğiz. Ve bir şehrin en yüksek yerinde ne olur: Kaleee! Korkmayın öyle en yüksek dediğime, Vilnius tabak gibi bi' şehir ve en yüksek noktası 200 metre civarında.

Katedrali artık biliyorsunuz. Katedralin arkasındaki okları takip ederek 15 dakika içinde bu noktaya ulaşabilirsiniz. Şehrin en güzel manzaralarından birini burada yakalayacaksınız. Hatta bu şehirden ayrılmadan önce gün batımını son bir kez buradan izleyin. Kale, 13. yüzyılda inşa edilmiş ve 48 metre yüksekliğinde. 

kale

Burayı ziyaret ettikten sonra hemen Kalnai Park'taki "Hill of Three Crosses"a geçiyoruz. İkisi de biribirine çok yakın. Bu iki yer, Vilnius en yüksek 2 doğal noktası. Doğal diyorum, çünkü bir de TV Tower denen bir şey var. O doğal değil, el yapımı:) Konuyu dağıtmayalım. Türkçe'ye 3 Haç olarak çevirebileceğimiz tepenin hikayesi: Zamanında 3 Ortodoks rahibi burada öldürülmüş. Onların anısına 3 haç dikilmiş. Yılın belli dönemlerinde insanlar burayı ziyaret ediyor. Buradan manzaraya bi' bakın. Yugoslav ve İtalyan karışımı bir şehir ayaklarınızın altında serili olacak. Fotoğraf koymuyorum. Gidin, görün:)

3cross

Son bir yer daha söyleyeceğim ve oradan sonra bi' yorgunluk kahvesi içip alemler hazırlanacağız. Gezilmesi gereken diğer yerleri de sonraki yazılarda anlatacağım. Bugünlük son durağımız  16 yüzyılda inşa edilmiş Gate of Down. Meryem Ana gibi bir hayat süren Rahibe Teresa için yapılmış. Ama bu geçitin diğer tarafına bakaak olursanız, şehri düşmanlardan korumak için mevizlenmiş askerlerin bulunduğu odacıkları görürsünüz. Yani zamanın kutsal geçiti, başka zamanların koruma kalkanı olmuş. İçeri girin dilek dileyin. Gezin. Dua edin. Ne çıkar? 

gatesofdown

6 Şubat 2009 Cuma

Vilnius - 1

(Prag'tan çok bahsettim. Belki ileriki yazılarımda geri dönerim.)

Sıra geldi Vilnius'a. Vilnius neresi yahu mu dediniz. Telepatik güçlerim vardır. Siz okurken, ben duyarım. Vilnius, Litvanya'nın başkenti. Güzeldir. Kışları soğuktur. Yazları, Türkiye'nin ilk bahar havasını tadarsınız. Doğu Karadeniz'in tüm yeşil tonlarına burada rastlamak mümkün.

Benim Vilnius'ta bulunduğun günlerde Vilnius, tarihinin en soğuk kışını yaşamaktaydı. Şubat-2006. -30'u gördüm. Dondum dondum dirildim. O şekil yani.

Uçaktan indim. Her yer bembeyaz. O kadar beyaz ki hava alanından çıkışı bulana kadar canım çıktı. Kapısız bembeyaz bir odanın içine hapsedilmiş gibi hissettim kendimi. İlk gün arkadaşımın evinde kaldım. Çünkü gecenin bir yarısı, Avrupa'nın birçok şehrinde olduğu gibi burada da açık bir yerler bulabilmek çok zordur.

Sabah ilk iş kalacak bir yer buldum. Old town diye tabir ettikleri eski kentte ufak, şirin bi hostel buldum. Her şeyiyle diğer hostellerle aynı standartları barındırıyordu; ancak tek fark ısıtıcılarının hayvan gibi çalışmasıydı:) Dışarıya çıkarken kat kat giyiniyordum, içeride şortla geziniyordum. Bu, o soğuk havada süper bi şi. Hostelin adı Vilnius Backpackers. Vilnius'un mimi olan katedrale çok yakın. (Alttaki fotoya bakın.)

katedral1

Hatta daha sonra bahsedeceğim Uzupis'e de çok yakın.Adres bu: Sv. Mikalojaus 3/1, haritadaki yeri de şu. Kalacak yer bulmak için çok da çabalamayın, hepsi aynı. Arkadaşımın tavsiye ettiği ilk yer de burası. Burası da eski kente çok yakın.Gecelik 10-13 euro arasında değişiyor fiyatlar.

Yemek yemek bazen çok işkenceli bir hale bürünebiliyor. Çünkü hava soğuk ve insanlar soğukta yağlı yiyecek olduğu için domuz mamüllerini tüketiyorlar. Hatta, bir keresinde hiç bilmeden, kandırılarak, domuz bağırsağına sarılmış patates yedim. Sonra da "Sen de biz ekokoreç yedirmiştiiiiin" gibi haklı bir intikam cümlesi ile karşılaşmıştım. Alma ecnebinin ahını çıkar böğüre, böğüre, çok afedersiniz. Ama şu aşağıdaki fotoda gördüğünüz Pilies Gatve'de her türlü yemeği bulabilirsiniz. Kebap bile. Katedralin hemen arkasında kalıyor.

piliCaddelerine gezerken orta çağ Avrupa'sına yolculuk ediyor insan. Rus zülmünden başka bir hasar görmemiş. Adolf amca pek uğramamış. Dolayısıyla yapı kültürü bozulmamış. Gençleri sıcak, cana yakın; yaşlılara pek bulaşmayın:)

Siz bir yer bulun şu cadde de kendinize, yemek yiyin. Sonra ben size gezilecek birkaç yer göstereceğim, sonra hooop alemlere.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Prag - 3

Eveet! Çok yorulduk. Jazz sevip sevmediğinizi bilmiyorum ama Prag'da tabanı yanık itler gibi gezdikten sonra bana çok iyi gelmişti. Canlı jazz performansı... Ungelt Jazz CLub'ta. Herkesin ziyaret ettiği saat kulesine çok yakın.

ungelt

Şurada web sitesi ve google map üzerinde nokta atışı var. Biranızı yudumlarken ya da yeşil perinizle baş başayken kesinlikle iyi gelecektir Ungelt Jazz Club. Hele ki gecenin ilerleyen saatlerine enerji depolamak istiyorsanız, bu ziyaret size 5 snickers, 3 redbull, 2 burn etkisi yaratacaktır.

Dinlendik mi? Bence dinlenmiş olun. Zira, zamanınız benim gibi kısıtlıysa daha çok işimiz var. Şimdi, önce nasıl bir yerde dağıtmak istediğinize karar verin. 80'ler, 90'lar dinlerim, hoplarım zıplarım derseniz Chapeau Rouge Bar & Club'a gidin. Adresi de bu: Jakubska 2, Old Town, Prague 1

canli


Yok efendim, 80'ler, 90'lar evde de var derseniz, daha hareketli bi' yer isterseniz buyrun sizi Karlovy Lazne Dance Club'a alayım. Ama çok sıkışık, ona göre: Novotneho Lavka 5, Old Town, Prague 1

hoplamli1

Yahu, bi' daha mı geleceğiz Prag'a, hadi sadede gel derseniz de Captain Nemo Strip Club hizmetinizde. Fakat hak verirsiniz ki oranın fotoğrafı yok:) Adres: Ovocný trh 13, Old Town, Prague 1. (Old Town'daki bulabildiğimiz tek strip club buydu, ama New Town denen yerde bi' sürü var.)

Ee, artık yorumuş olmalısınız. Gidin yatın, ne bileyim. 2-3 saat uyumanız şart.